Ad:Samara Yoko
Soyad:Heraschais
Bina:Slytherin
Örnek Rp (en az 3 satır):
Samara dört direkli karyolasının, dikdörtgen boşluğundan taş duvarı seyrediyordu. Dümdüz taş duvar Samara'nın üstüne üstüne gelmeye başlayınca yastığına sarıldı ve sağına döndü. Grip olmuştu galiba. Bir iki gündür, öksürüp tıksırıyor, hapşuruyor, başı ağrıyıp dönüyor, midesi bulanıyordu. Resmen şifayı kapmıştı. Zaten canı sıkılıyordu ki bu son zamanlarda sık sık olmaya başlamıştı. Bazen hayat denilen şey çok acımasız olabiliyordu bir çocuğa göre.
Karanlıktan bıkınca zorla yatakta doğruldu, etrafına bakarken soğuktan ötürü titredi.
"Lanet olsun! İhtiyar Salazar! Neden bizi zindanlara hapsettin böyle? Pencere bile yok!"
Samara söylenerek, yataktan kayarak indi ve kocaman, eski botlarını giydi.
"Amma pörsümüş bu botlarda!"
Eş zamanlı öksürük krizine girerken, yatağın ucunda duran bordo kazağı üstüne geçirdi ve saçlarını kazağın içinden bir çırpıda çıkardı. Perdeyi aralayıp karanlık odaya dalarken, etrafına bakınmak için durdu. Hafif bir aydınlık sağlayan mumlar bitmek üzereydi. Titrek alevler, titrek gölgeler yaratıyordu. Samara'nın sandığı ardına kadar açılmış, içindekiler sağa sola saçılmıştı. 'Doğal hali' diye düşündü. Küçük çalışma masasında ki kitaplar açık bir vaziyette duruyor ve resmen 'Ders çalışmalısın' diye bağırıyordu. Hatta parşomenin birinde şu yazılar belirmişti:
" Yarın çok geç olabilir! Gel ve ödevini şimdi yap! Yoksa sınıfta kalacaksın... Tembel teneke!"
Tabii Samara üstünde fazla bir etkisi olmadı bunun. Kızlardan biri yatağında döndü ve bir şeyler mırıldandı. Sonra tekrar döndü ve mırldanmalar kesildi. Samara gözlerini devirerek, kapının koluna bir hamle yaptı. O sırada gözü boy aynasına takıldı. Gerçekten perişsan görünüyordu. Bunda hastalığın da etkisi vardı, fakat doğal hali buydu Samara'nın. Hiç bir zaman saçı başı düzgün olmamıştı. Kıyafetleri de... Bu yüzden sürekli ona pasaklı, pejmürde gibi şeyler denmişti. Özellikle ailesi, daha doğrusu adları aile olan kişiler söylemişti bunu ona.
"Ahh... Tatlım kendine biraz özen göstermelisin!"
Samara şaşkınlıkla sağına soluna bakındı, birden irkilmişti. Konuşanın ayna olduğunu anlaması onu rahatlatırken:
"Evet, hayatım! Sana diyorum! Saçlarını taramalısın ve... Tanrım! Gözlerinin altı mosmor ve burnun kızarmış! Ayrıca bu kıyafet ne böyle! Botlarının bağcıklarını bağla küçük hanım!"
Samara gülmemek için kendini zor tutuyordu. Zaten gülmeyi seven biri olarak, her türlü ortamda gülebilirdi!
"Neye gülüyorsunuz küçük hanım?"
Samara, dayanamayarak güldü artık.
"İşe bak ya! Bir aynadan azar işitiyorum!"
Gülerek kapıya yönelirken, ayna arkasından car car konuşuyordu.Ortak Salon ve yeşil puflar, şömineden yayılan ve yine yeşil olan alevlerle aydınlanıyordu. Şömineden gelen çatırtılar Samara'nın hoşuna gitmişti. Son derece uyku getiriciydi. Yeşil puflardan birine çöküp ateşe bakmaya başlarken, aniden titredi. Sanki bir soğukluk içinden geçmişti ve o esnada küçük bir çığlık atıverdi. Çünkü tam karşısında gümüş ve havada süzülen bir şey duruyordu. Daha doğrusu bir hayalet... Kanlı Baron!
"Küçük Slytherin'li öğrenci! Git ve uyu! Yarın derslerde zinde olmalısın ve- "
Samara şaşkınlıkla Kanlı Baron'un vaazını bitirmesini bekliyordu. İlk olarak bir aynadan, ikinci olarakta bir hayaletten azar işitiyordu. Aslında Kanlı Baron okulda sevilmeyen ve korkulan hayaletlerin başında gelirdi. Belki bunun en büyük nedeni ismiydi. Yani Kanlı Baron... Yeterince korkunçtu.
"Bitti mi acaba?"
Samara bıkkınlıkla öksürürken, Kanlı Baron gür bir sesle:
"Adın ne öğrenci?"
dedi. Sesi çok otoriter, bir o kadar da korkutucuydu.
"Samara Yoko, Slytherin 1. sınıf öğrencisi!"
Sesinin ukalaca çıktığının farkındaydı ama bu saatte ve bu halde bir hayalet ile uğraşası yoktu.
"Hmmm... Şu bulanıklar ve melezlerle iyi geçinen öğrenci! Yanlış yoldasın küçük hanım!"
Kayarcasına uzaklaşan hayaletin ardından, Samara dişlerini sinirle sıktı. İşte yine olmuştu! Bir Slytherin olması onun, insanları büyücü ve muggle, büyücüleri; safakan, melez ve ya bulanık olarak ayırmasını gerektirmezdi! Bunu ne zaman anlayacaklardı! Asalet ne kıyafetlerde ne de davranışlardadır! Asalet düşüncelerdedir! Ama bu düşünceler insanları birbirinden ayırmak değildir!
Samara sinirle ayağa fırladı. Kollarını kendine sarılı olduğu halde ortak salonu terk ederek kendini daha da soğuk koridora bıraktı. Sessizce yürümeye başladı. 'Sıcak bir şeyler olsa da içsem' diye düşündü. Boğazı türtüklenmişti ne yazık ki.
Devasa camın önünde durdu ve dışarıya bakmaya başladı. Gerçekten muazzam bir görüntüydü. Durduğu yerden; Hogwarts'ın küçük bir cephesi, göl ve Yasak Orman'ın belli bir kısmı görünüyordu. Okulun ışıkları gölde ki nahoş dalgalanmalarla bir uyum içerisindeydi. Ama Yasak Orman... Tek kelimeyle tüyler ürpertici olarak nitelendirilebilirdi! Dışarıda ki rüzgar, ağazlara dans ediyormuş gibi bir görünüm vermelerini sağlıyordu.
Samara yaşlı pencereyi zorlukla açtı. Rüzgar saçlarını geriye doğru savururken Samara kendini daha canlı hissetmesini sağladı. Pencerenin pervazına oturdu ve bacaklarını dışarı sarkıttı. Gerçekten rüzgar sert esiyordu. Samara derin bir nefes aldı, bütün anıları aklına geliyordu. İlk olarak muggle arkadaşı! Kızın adını hatırlayabilmek için yüzünü buruşturdu, fakat sonuç başarısızdı.
"Keşke ona hiç söylemeseydim! O zaman böyle olmazdı!"
Kendini gerçekten aptal gibi hissediyordu! Küçük bir kızdı o zamanlar ve küçük bir muggle arkadaşı vardı. En iyi arkadaşıydı o! Ona herşeyi anlatmıştı! Cadıları, büyücüleri, iksirleri, büyüleri! Bütün Büyü Dünyası'nı anlatmıştı! Sonra onu zindanlara getirmişti! Malikaneyi keşfe çıkmışlardı beraber.
Samara acıyla gülümsedi. Oldukça eğlenceli bir gündü. Zindanlara indiklerinde, maskeli adamlar birine işkence ediyorlardı. Her yer kan olmuştu ve çığlıklar hala Samara'nın kulağındaydı! Sonra küçük kız da çığlık atmıştı ve maskeli adamlardan biri onları görmüştü. İki kelime sonra bir arkadaşı yoktu. Avada Kedavra!
Samara hüzünle içini çekti. Arkadaşını öldüren adamın babası olması Samara'yı ailesinden uzaklaştırmıştı. Kendisi safkanlığın üstünlüğüne inanmıyordu!
"Her neyse!"
Şimdi yeni görüntüler geliyordu gözünün önüne. Hogwarts! Kendini mutlu hissettiği ender bir yerdi burası! Bütün dostları buradaydı! Bir daha arkadaşı olmaz sanmıştı ama vardı işte bir sürü arkadaşı vardı! Yine de bu kalabalığın içinde kendini yalnız hissediyordu! Pearl'i özlemişti! Emma'yı da tabii... 'Ron nerelerde acaba?' dedi içinden. Aklına Melodia ve Lisa geldi bir an! Lisa en sevdiği kuzenlerindendi. Ama Jane'nin intihar ettiği gün... Onu da görmemişti uzun süredir. Fakat aklını asıl kurcalayan Jane'ydi. Onun ölmek isteyişi Samara'ya pek manasız gelmiyordu! Hatta çok mantıklıydı. Samara'da az düşünmemişti. Ama yaşamak... Onun için farklıydı! Nefes alabilmek, sırf birilerine inat! Hem ne Jane'i bırakıp gitmek istemiyordu! Eğer giderse sanki o da ölecekmiş gibi geliyordu. Tabii bir de Tom vardı. İlk defa birisi Samara'ya 'Seni seviyorum!' demişti. Bu ona o kadar yabancıydı ki!
Ama artık yorulmuştu! Ölmek istiyordu! Bu hayattan kurtulmak! Çekip gitmek! Sonsuza dek huzur içinde kalmak! Aşağıya baktı Samara! Beşinci katta olmalıydı şu an. Yükseklikten ötürü başı döndü , altında ki buz tutmuş çim alan sanki kendisini çağırıyordu.
"Ölsem hanginizin umrunda olur acaba? Hiç birinizin! Belki biriniz ve ya ikinizin! Ama ya geri kalanınız! Beni özler misiniz?"
Bir damla yaş Samara'nın gözünden akarken, rüzgar bir kez daha saçlarını savurdu. Sanki ölüm kendisini çağırıyordu.
"Ben ne yapıyorum? Ölmemem lazım! Ben... Ben sadece bir çocuğum!"
Samara sakince pervazdan indi ve camı usulaca kapattı. Muazzam görüntüye bakmaktan vazgeçerek koridorda sallana sallana yürümeye başladı. Bir yandan da şarkı mırıldanıyordu:
"Sonsuzluk önümdeydi hep, ama gidemedim senden uzağa..."