Benzi uçutu bu akşam,yosun yeşiline dönük daha çok soğumuş kül rengini andırıyordu yüzü.Gözlerinin içi taze bir yağmurun ardından buhar buhar kaynaşan toprağı hatırlatıyordu.Mesafesiz ufukları aralıyor gibi kısık bakan gözleri muhtemelen görmüyordu bu gün.
Dışarı da,doğayı dalgın uykusundan uyandırmaya çalışan manzaranın dekor ve nakışlarını hazırlamak için çırpınan,yeryüzünde hareketlilik vardı.Ne yazık ki desen desen çiçekleriyle havanın rayihasını değiştirecek günlerin muştusunu haykırmaya çalışan yeryüzünün,seremonisinde değildi Samara'nın bakışları.
Oysa dünyaya nefis bir görüntü kazandıracak olan baharın,hazırlıkları içerisindeydi toprak.Ama Samara bu gün robottan farksızdı, bu yüzden kanı damarlarında donmuş insan gibi,anlamsızdı bakışları.
Samara,malikanenin denize bakan odasının pencere kenarındaydı,hırçın dalgaların azmış köpüklerin üzernde bırakmıştı gözlerini.Yer yer bulutların istilasına uğrayan gökyüzünün loş ışıkları vuruyordu odaya.İçinde gamlı bir sessizlik hakimdi.Mahmur gözlerine hüznün taktığı perdeler,düştüğü her noktada içli bir manzara oluşturuyordu.
Ela gözlerinin altında özlem gibi halkalanan keskin çizgiler,çehresindeki yeisi artırıyor,çatık duran kaşları iç dünyasında depreşen hummanın esiri oluşunun kesin belgeleri gibi yansıyordu.
Kabusla dolu iniltili gecelerde ışıldayan münzevi alacalıklar gibi parlıyordu gözleri.Nicole,artık hayatında alışkanlık haline gelen buhurdanlarla kaynaşan içli bakışlar,çehresindeki meçhul bir esrar cazibesi oluşturuyordu.
Yine ruhsuz bir heykelin katılığındaydı vücudu.Sahi,onun dış dünyasına yansıtmak için çırpınışlar verdiği,içinceki sarp amansız duvarlarla ördüğü yasaklı mahzenlerin kapısına,açılması güç vuruşunun sebebi neydi?
Derin bir soluk aldı çiğerlerine,kahırla ve acıyla doluydu ufku kapalı bakışları.Odanın kapısının yavaşça gıcırdayışıyla irkildi birden,soluk gözleri kapıya ilişiverdi.Gelenin ablası olduğunu görür görmez yokmuş gibi davranmaya devam etti.Anlatmak istemiyordu giç bir şeyi,ne paylaşmak acısını dindiriyordu ne de dertleşmek.Artık içine kapanık biri olaraka yaşamaya yemin etmişti sanki.
Ablası bir kaç şey sormaya çalışınca Samara hemen konudan konuya atlıyor ya da kafasına göre şarkılar söylüyordu.Ablası onunla ilgilenilmediğini anlayınca odanın kapısını yavaşça açıp odadan sessiz adımlarla çıktı.Samara,ablasının gitmesiyle o denize bakan pencereden bahçeyi ve dalgaların çığlığını seyretmeye devam etti.
Solgun gözleri canlandı birden,elleriyle kalem arayışı içideydi ve de küçük bir parşomen kağıt.Kafasının içinde hapsettiği ve dışarıya sızmasına asla izin vermediği sıkıntıları kağıda dökmeye hazırdı adeta.Masanın üstünde duran ucu kırık kurşun kalemi eliyle kavradı.Kağıda yönelip hiç düşünmeden hayatındaki karmaşıklığı yazmaya başladı.
"Unutmak,ya da sevmemeye çalışmak.Hayatın çırpınışlarında bile boğulmaktı yaşamak benim için.Ölmekse asla yapamacağımı düşündüklerim,ya da sevgilim.Acının insana verdiği güven daha da yakıyorsa bedenini,ağlamak bile söndüremiyor bazen bu yangını.Kavuruluyorsun,yalnız kendi benliğinde.
O seni sever ama senden çok değil,uzatırsın elini gerilene kadar.Ama o kendisini zorlamaz o kadar.İşte hayatın adeletsizliği başlar göz kırpışlarında,her soluk alışında ve her attığın adımda"
Hafif esen rüzgarın,ağaçların dallarına vurdukça çıkardığı sesler,kulaklarında sihirli namelere dönüştükçe hayat efsanevi bir ritimle ruhunu kuşatıyor ve Samara'yı esir alıyordu.Elindeki kalemi bitkinleşmişcesine bırakıp odadaki küçük koltuğa uzanıp olanları unutmaya çalıştı.